Kanser | Konular | Kitaplar

Kanserde Psikososyal Yaklaşımlar ve İyileşmeler

Amerika'da Meninger Kliniğinde çalışan Elmer Green ve Alyce Green'in kanser tedavisinde yoğun olarak kullandığı tekniklerden ikisi olumlu görselleştirme (positive visualisation) ve zihinsel imgelem (mental imagery)dir. Topekada inoperable beyin tümörü olan bir çocukla yaptıkları çalışmalarında Greenler hem çocuğa hem babasına tedavi tekniklerini öğreterek hastanın bedeninden mücadele hücrelerini toplayarak beyin tümörü hedefini hayali olarak bombalamasını önermişler ve çocuk uzun sure o kadar ciddi ve içtenlikle bu bombalamayı yapmış ki en sonunda babasına "bombalayacak hedef kalmadı" demiş ve babasından doktorlarını arayıp bildirmesini ve scan yapılmasını istemiş. Babası durumu doktorlara aktarınca, doktorlar bunun olamayacağını, çünkü başındaki tümörün Glioblastoma Multiforms olduğunu boşu boşuna bu kadar para gidecek bir teste gerek olmadığını, dolaysıyla çocuğu oyalamasını önermişler. Ancak kısa bir süre sonra kazayla merdivenlerden yuvarlanan çocukta, kafa grafileri ve çeşitli tetkikler yapılması gerekmiş ve böylece kafadaki tümörün tamamen kaybolduğu tespit edilmiştir.

Klasikleşmiş sayılan başka bir ilginç olgu klinik psikolog olan Prof. Dr. Schutzenberg'in Lemfo-Sarkom tanısı almış 24 yaşındaki yüksek lisans öğrencisine aittir. Doktorların hastanın babasına söylediğine göre hastanın kolunun acilen ampüte edilmesi gerekir, aksi halde yaşaması mümkün olmayacaktır. Baba kendisinin karar veremeyeceğini düşündüğü için konuyu kızıyla paylaşır. Ameliyatı kabul etmeyen hasta Schutzenberg'e tedavi için başvurduğunda, hastayla çalışmayı kabul eden uzman, psikodrama, olumlu görselleştirme ve zihinsel imgelem tekniklerini kullanarak hastaya yardım eder. Düzelme saptanınca kolun ampütasyonu yerine kalçadan kemik alınması gündeme gelir. Terapistiyle ameliyat sahnesini önce "ölüm" daha sonra "kurtuluş" olarak rol oyunu tekniği ile sahnelemeleri sonunda hasta başarılı bir ameliyat geçirir. Ameliyattan 19 yıl sonra -konuyla ilgili makale yayınlandığında- 43 yaşında olan hasta istediği mesleği elde etmiş bir cocuğu bulunan başarılı bir kadındır.

1997 yılında Almanya'da Spontan Remisyon/Regresyon Kongresinde kendini hem doktor hem de iyileşen kanser vakası olarak takdim eden Dr. Rachelle Herdman'in hikayesi şöyledir: 1984'te 26 yaşında patolog olarak çalıştığı dönemde kendisine peritoneal metastazlı bilateral over kanseri tanısı konarak acilen total histerektomi yaptırması önerilmiş. Kendisi ileride belki çocuk yapabilirim düşüncesiyle yalnız cerrahi müdahaleyi değil, medikal ve radyasyon tedavilerini de reddederek yalnız tümörünü aldırmış. Laparotomiden sonra önce Meksika sonra Kanada dağlarının ormanlık bir bölgesindeki barakaya çekilerek kendisi ve hastalığı üzerine 4 yıllık bir çalışmaya girişmiş. Bu doğal tedavi uygulamasında kendini "hekim ve hasta" aynı zamanda araştırmacı ve acı çeken" olarak kabul etmiş. Temel tedavileri "tıbbi beslenme", "derin psikolojik çalışma" ve "psiko-noroimmünoloji" çalışmasıymış. 1988'den beri yapılan kontrollerde hastalığa ilişkin tekrarlamalara rastlanmamış.

Daha sonra kendi deneyimlerinden gelen "alopatik ve naturel tıp" çalışmalarına başlamış. Ona göre her kanser hastasının fiber lifli gıda maddeleri ve yağ kullanımı, organik yiyecekler ve antioksidanlar, Ying-Yang ve gıda dengesi bireyin yapısına göre ayarlanmalı. Tedavi, derinlemesine konsültasyon ve rehberlik, rüya analizleri, yazma, çizme, müzik, doğal gıdalar ve bitkisel ilaçlarla immünitenin aktivasyonu, beden ve ruha önem vererek, kanserin fizik ve metaforik yönlerine dikkat ederek anlama şeklinde hastayla çok özel ve manevi bir yolculuğa çıkmak. Bu tedavi yaklaşımı adeta kanserin kendisi ile işbirliğini içerdiği için çok farklı hatta bazılarının "kanseri hedef al ve bombardıman et" diyenlerin tam tersi. Ama sonuç olarak çok değerli ve faydası yadsınamayacak biçimde ortada.

Başka ilginç bir tedavi yaklaşımı 1874–1938 yılları arasıda yaşamış Showa Morita'nın psikoterapisidir. Bu tedavi yaşam ve ölüm gerçeği ile baş etme ilkelerini içermektedir ve ve Japonya'dan Dr. Jinrok Itami tarafından Anlamlı Yaşam Tedavisi (Meanningful Life Therapy) olarak değiştirilmiş ve son yıllarda kanser tedavisine yeni bir boyut kazandırmıştır. Burada amaç ölümden kaçılamayacağı noktasından hareketle ölümden korkarak kaçmak yerine bu olguyu kabul ederek yaşam gündemine almaktır. Beş İlkesi olan bu terapi insanın hastalıkla baş edebilmesi için hekim tavsiyesinden çok kendine sahip olmak, kendi adına karar vermek, yeni amaçlar edinmek ve anlamlı bir aktiviteye başlamak, başkalarının iyiliği için mutlaka olumlu bir şeyler yapmak, ölümü tıpkı fırtına, deprem gibi doğal bir olay olarak kabul etmek ve yaşam üzerine odaklaşıp bu beş ilkeyi yaşama geçirmektir. Bu tedavinin uygulanması beş hafta sürmektedir. İlk hafta kesin dinlenmedir. İkinci haftada hafif işler, üçüncüde ağır işler ve son haftada sosyal yaşam sırasıyla yer almaktadır. Bu tedaviye giren herkes yaşam isteği kazanmaktadır. Etkinlikler arasında okuma terapisi, hatıra yazma, başkalarının güldürebilecek hikaye yazma, yaratıcı tedavi, çöp toplama-çevre temizleme tedavisi, imaj eğitimi, deneyimleri paylaşma, bir yaşam amacını planlama ve yürütüp başarılı olma ve ortak çalışma planı yapmak sayılabilir. Bu tedaviye girenler arasında haftalık immünlojik testler yapılanların hepsinde yavaş ya da hızlı immün fonksiyonlarda artma gözlenmiştir.

1970'lerden beri kanserin spontan remisyonu üzerine çalışmalar yapan diğer bir Japon Doktor Yujiro Ilemi'dir. 1975'de kanserden iyileşen beş vakayı sunmuş ve hastalardan 65 yaşında anevrizma üzerine çalışan bir araştırmacıdan ayrıntılı olarak söz etmiştir. Bu emekli profösörün kanseri ortaya çıktığında kendisine altı ay ömür biçmişler. Bu durum doktor beyin bir yaşamsal değişime ulaşmasını sağlamış. Ayrıca kendisi Budistik felsefeyle derinden ilişkiliymiş. Kanser haberini alınca zamanı daraldı diye bütün vaktini anevrizma çalışmalarına adamış. İlişkide olduğu insanlara derin bir minnettarlık duymaya başlamış. Bu dönemde çok çalışan bu tıp hocasına bir sene dokuz ay sonra yapılan tetkikler kanserin tamamen kaybolduğunu göstermiş. Bu olaydan sonra onüç yıl daha yaşayan doktor ileus’dan ölmüş.

Kanserden kurtulan 5 hastada tespit edilen ortak bulgular: hepsinin kanser tanısı sırasında bir yaşam/iş krizinde oldukları, bu krizi derhal çözmeye çalıştıkları ve çözdükleri, kanser tanısını bir ölüm fermanı olarak kabul etmemeleri ve anksiyete ve depresyon duygularını yaşamlarından çabucak çıkardıkları, duygulardan dinsel inaçları ile kurtuldukları ve hastalığı tanrının bir buyruğu ya da o andaki kaderleri olarak kabul ettikleri ve içsel güçlerini harekete geçirerek iyileşme kararı vermeleri, imanlarını kuvvetlendirmeleri, ruhlarını temizlemeleri ve berraklaşmaları imiş. Doktorlar hepsinin yaşamsal değişimi gerçekleştirebilmelerinin doğu kültüründen kaynaklandığı kanısını taşımaktadır.

Japon kültüründe “wabi” ve “sabi” kavramları bireylerin yaptıklarının en iyisini yapma zorunluluğudur, bu bir çay ikramı olsa bile. Çünkü insan belki bu misafirle bir daha hiç görüşme fırsatı bulamayabilir. Bu belki “tek şans ve tak karşılaşmadır ve ona göre yaşanmalıdır”. Böylece “wabi” ve “sabi” ölüm eğitiminin zarif bir şekli olup bireyin korkusunu sistematik bir biçimde desentize etmesidir. Dr. Ikemiye’ye göre doğu ve batı birbirleriyle daha yakınlaşarak birbirine katkıda bulunmalıdır. Kendisi 1992 yılında 4. Stres Kongresinde kanserin spontan remisyonu üzerinde yaptığı otantik araştırmalarla, biyo-psiko-sosyal yaklaşıma ekolojik ve egzistansiyalist boyut getirdiği ve çalışma ve yetenekleriyle batı tıbbına doğulu somato-psişik ve self-regülasyonu kavramlarını entegre edebildiği için “Hans Selye Ödülü” almıştır. H.Selye sol bacağında teşhis edilen sarkomayı yenmeye karar vererek gerçekten kendini kanserden kurtarmıştır. Selye hastalıktan kurtulmasını çok önemsediği işini tamamlayabilmek için sarf ettiği yaşam ve çalışma gücüne bağlamaktadır. İşte bu azim ona “Uluslar arası Stres Enstitüsünü” kurabilmesine sağlamıştır.

Bu örneklerden anlaşılmaktadır ki; yaşama bağlı olma ve iyileşme isteği, kararlılık, kendini sorgulayabilme, kendi iyileşmesine katkıda bulunabilecek eylemleri arama ve uygulamaya geçirme, kendine hakim olabilme, kendini değiştirebilme, krizleri tanıyabilme ve onlarla baş etmeye ya da onları çözümlemeye çalışma, kendini ve başkalarını anlamaya gayret etme, derin düşünebilme, yaşam kalitesini önemseme, uygun diyet yapma, fiziksel egzersiz yapmaya özen gösterme, umudunu yitirmeme, ölümü/hastalığı doğal kabul etme, bunların bir ceza olmadığını anlama, başkaları için bir şey yapmaya çalışma, dini inancından kuvvet alma, uzmanlarla doğru işbirliğine girme hatta örgütlenerek başkalarıyla durumu paylaşma ya da diğer kişiye yardımcı olma süreçlerinden bahsedilmektedir. Bunların hepsini değil bir kısmının uygulanması bile yeterince yararlı olabilecektir.

Gülören Ünluoğlu

Konular